after covid19

COVID19 SONRASI TURİZMDE RİSK ALGISI VE TÜKETİCİ EĞİLİMLERİ,

Covid19 küresel salgınının dünya turizm ve seyahat endüstrisi üzerindeki etkileri bugünlerde konuşulanlardan çok daha derin olabilir.  Bu etki turizm ve seyahat endüstrisinin farklı alt sektörleri ve destinasyonlarında farklı şiddetlerde hissedilecektir.   Turizm endüstrisinin gelişmeye başladığı günden beri çok çeşitli ve çok boyutlu krizlerle mücadele eden bir ülkenin turizm çalışanları olarak, her krizin aşılabildiğini ancak mutlaka bir iz bıraktığını deneyimleyerek öğrendik. Turizm tarihimizde çeşitli kereler terör, sağlık sorunları, savaş, insan hakları ihlalleri ve ekonomik krizler nedeniyle değişen sağlık ve güvenlik algısının seyahat talebi ve tercihlerinde önemli bir etkisi olduğunu biliyoruz. Nitekim Irak savaşı, turizm merkezlerindeki patlayan bombalar, 11 Eylül saldırısı ve Rus uçağının düşürülmesi gibi güvenlik algısındaki değişiklikler Türkiye turizmine büyük maddi hasarlar vermiştir. Maddi hasarları sadece ilgili tesis ve beldelerle sınırlı kalan gıda zehirlenmeleri, salmonella, lejyoner, sahte içki zehirlenmeleri gibi sağlık sorunları ile taciz, tecavüz, dolandırıcılık gibi sosyal sorunlar ise ülkelerin risk algısı ve tüketici eğilimleri üzerinde önemli ve kalıcı etkiler bırakmaktadır.  Türkiye geçmişte yaşanan her sağlık ve güvenlik krizinden değişen oranlarda fiyat, doluluk, kişi başı harcama tutarı kayıpları ile çıkmış ve bunları bütünsel olarak hiçbir zaman eski yerine getirememiştir. Yaşanan her krizden sonra Türkiye’nin risk algısı yükselmiş tüketici segmenti gerilemiş ve tüketici tipi farklılaşmıştır.  Covid19 küresel salgını dünya turizm tarihinde daha önce yaşanmamış büyüklük ve kapsamda bir krizdir.  Büyüklüğü açısından, belki 11 Eylül ile karşılaştırmak mümkün olabilir ancak küresel ve sektörel yayılımı açısından karşılaştırılabilir yaşanmış bir örnek bulunmuyor.  Bir krizin aşılması için doğru önlemleri alabilmek ancak krizin kendisi ile açıkça yüzleşmekle mümkündür. Covid19 küresel salgını turizmde daha önce yaşadığımız tüm sağlık ve güvenlik krizlerinin yarattığı sorunların bir birleşimi olduğunu ve bilinen en büyük krizden çok daha büyük bir coğrafyayı etkilediğini kabul etmemiz gerekir. Krizin yaratacağı işsizlik, arz-talep dengesine yapacağı etkiler gibi ekonomiyi ilgilendiren konuların uzmanları tarafından yorumlanmaya ve değerlendirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Turizm açısından yapılan değerlendirmeler ise işlerin tekrar ne zaman başlayacağı üzerine kuruluyor. Oysa dünyanın nerede ise her noktasında, en yakın aile bireyleri arasındaki temasın dahi hayatınıza mal olabileceği deneyiminin turizm tüketicisinde birtakım kalıcı alışkanlık ve eğilim değişikliklerine neden olması kaçınılmaz görünmektedir. Yarın hareket ve seyahat serbestisi sağlansa; toplu taşım araçlarında, taksilerde, transfer araçlarında, uçaklarda covid19 öncesindeki şartlarda seyahat edecek miyiz? Dünyanın dört bir tarafından gelen binlerce kişi ile kaldığımız otellerin odalarında, koridorlarında, asansörlerinde, salonlarında, açık büfelerinde kendimizi covid19 öncesindeki kadar güvende hissedebilecek miyiz? Ulaşım araçlarında, konaklamalarda ve ağırlamalarda kendimizi güvende hissedebilmemiz için neler gerekecek? İşin sonunda nereye varacağını bugünden söylemek zor olsa da insanların bundan sonra fiziki temas gerektiren ve paylaşılan her türlü fiziki ortamlardan uzak durmaya çalışacağını tahmin etmek yanlış olmaz. Bu tespit covid19 sonrası turizm ve seyahat eğilimlerini belirleyen ana unsur olacaktır.  Bu noktadan hareketle yeni dönem turizm ürünlerinde müstakil (self-contained) hizmetlerin öne çıkacağını söyleyebiliriz. Örneğin yeni dönemde; bildiğimiz koltuk konfigürasyona sahip düşük maliyetli (low cost) havayolları, otobüs transferleri, çok katlı çok yataklı her şey dahil konaklamalar alt gelir grubu tüketicilere hitap ederken yüksek gelir grubu tüketiciler özel uçaklar, özel transferler, (büyük bir kompleks içinde olsa dahi) müstakil bağımsız oda ve daireler talep edeceklerdir.  Her zaman olduğu gibi bu iki aşırı ucun arasını bulmayı, optimize etmeyi başaran yenilikler ve buluşlar olacaktır.  Havayolları eski ekonomi sınıfı yerine koltuk aralıkları yeniden düzenlenmiş mesafeli yeni bir sınıf, birinci sınıfı ise koltuk sayıları değişebilir kabinli bir sınıf haline getirebilirler. Benzer şekilde koltuk arası mesafeleri yeni ihtiyaçlara göre düzenlenmiş transfer ve tur otobüsleri çıkabilir ortaya. Lüks minibüs transfer araçlarında ise Londra siyah taksilerinde olduğu gibi şoför kabin bölmeli araçlar görmek bizleri şaşırtmamalıdır. Araç kiralamanın da (hele otonom olursa) mümkün olan her noktada artan oranda talep edileceğini söylemek yanlış olmaz. Tabi bir de tüm sağlayıcılar taşıtlarını sık aralıklarla dezenfekte ettiklerini klimalarında özel antiviral filtreler kullandıklarını beyan edebilecek ve ulaşım araçlarında ücretsiz el dezenfektanı, eldiven ve maske sunabileceklerdir. Tüm ulaşım sistemleri rezervasyonları, check-in, check-out, ekstralar, ödemeler online ve temassız kartlar ve kodlar ile gerçekleştirebilecektir.   Kanaatimizce konaklamalarda küçük butik oteller, tatil köyleri ve kulüplerin kendi havuzu olan ve doğrudan açık havaya çıkılan bağımsız bölümleri, müstakil villalar, glampingler önde gelen ve pahalı konaklama tipleri olacaktır. Tüm konaklamalarda oda temizliği kavramına dezenfektasyon eklenecek, klimaların birim zaman diliminde daha fazla taze hava pompalayan ve otomatik ultraviyole dezenfektasyon yapan modelleri tercih edilecektir.  Rezervasyon, check-in, check-out, ekstralar, ödeme, dijital oda anahtarları ve bilet işlemleri için siz istemedikçe kimseyle temas etmeniz, görüşmeniz, konuşmanız gerekmeyecektir. Al fresco ve/veya üstün havalandırma sistemlerine sahip kocaman masalı (sosyal mesafe şartlarını sağlayan) restoran ve barlar daha “trendy” ve pahalı yerler olacaktır. Tüm bunları söylerken diğer taraftan düşük kaynaklarla ancak sığ stratejiler geliştirilebileceğini, derin stratejiler için daha fazla kaynak ayırmak gerektiğini unutmamak gerekir. 

KAYNAK: https://turizmgazetesi.com/article.aspx?id=90196