selçuk akıltopu aktob

Turizm Gelecegi Üzerine

Türkiye’de, özelinde Antalya’da, yaklaşık 40 yıl önce başlayan planlı turizm hareketi kitle turizmi üzerine kuruldu.

İspanya örneği dikkate alınarak başlayan kitle turizmi, ülke ekonomisine en kısa yoldan katkı sağlama potansiyeli açısından bakılınca, çok başarılı sayılabilecek bir turizm hareketine döndü.

Türkiye’nin bu yönde yaptığı yatırımlarla zaman zaman İspanya turizmine zor anlar yaşattığını da söyleyebiliriz.

İspanya, kitle turizmine Türkiye gibi ülkeler de girince yaşadığı krizler sonucunda yeni stratejiler geliştirdi.

Kitle turizm hareketlerinin gerekliliğini yadsımadan, ama diğer taraftan mevsimsel olduğu için kırılgan yapısını takviye etmek için turizmin çeşitlendirilmesi konusunda da yeni atılımlar yaptı. Bugün artık Türkiye’nin de uygulamaya çalıştığı, kültür, inanç, sağlık, spor gibi diğer turizm ürünlerine yöneldi.

Az çok turizm içinde olan hepimizin bildiği bu güzergahı kısaca anlattıktan sonra asıl soruya, yani turizmin geleceğine bakmamız gerekiyor.

Öncelikle kamuoyunda genel kanaat haline gelen, kitle turizmi ve özellikle her şey dahil sisteme karşı oluşan çok olumsuz bakışı bir gözden geçirmek gerekiyor. Bunu bir tarafın gözünden değil, objektif değerlendirmeliyiz.

Doğrusunu söylemek gerekirse bu tip turizmde Türkiye’nin uygulamada çok başarılı olduğunu, zaman zaman Avrupa’da lider olan İspanya’nın ayağının altındaki halıyı bile aldığını söyleyebiliriz.

Diğer taraftan, uzun vadede, kitle turizminin kolay uygulanabilir olması, başta Arap ülkeleri olmak üzere birçok ülkenin bu konuda, belki Türkiye’yi geride bırakacak atılımları başlattığını ve bundan sonrası için çetin mücadele dönemlerinin gelmekte olduğunu da rahatça söyleyebiliriz. Sadece Suudi Arabistan’ın projelendirdiği, hatta yapımına başladığı trilyon dolarlık projeler birkaç yıl sonra sektöre damgasını vuracaktır.

Bütün bunlar, Türkiye’nin bu güne kadar övündüğü fiziki yatırımların, turizm yeni trendleri içerisinde yeterli olmaması riskini taşıyor. Bu açıdan bakınca İspanya’nın yaptıklarını yapmanın, yani turizm çeşitlendirmesine gitmenin ötesinde, yaptığımız her şeyi markalaştırmak mecburiyeti olacaktır. Bunun yanı sıra önümüzdeki süreçlerde “konsept”, “hikaye”, “sunulan yaşam tarzı”, “doğanın imkanları” fiziki yapının önüne geçecektir

Kitle turizmi dahi bu gelişmeler altında kendini yeniden tarif etmek ihtiyacı hissedecektir. Yeni konseptler deniz, güneş, kum +++… şeklinde olacaktır. Bu +’lardan birisinin Antalya olması kaçınılmazdır.

Tam da burada aslında turizmin paydaşlarına yeni bir duruş gerektiğini düşünüyorum.

Bunu tarif etmek için önce bugün turizm, kamuoyu tarafından nasıl algılanıyor, turizmin paydaşları tarafından nasıl algılanıyor. Çekinmeden açık yüreklilikle masaya yatırılmasında fayda vardır.

Kamu oyunda yaygın olan bakışlar

– Otelci, Türklere fiyatlarını, diğer ülke vatandaşlarına göre daha yüksek tutar.

– Eğer bir yerde orman yangını varsa, muhakkak arkasında otel arazisi açmak planında olan bir otelci vardır.

– Otelin, civarında yaşayan şehre, beldeye bir faydası yoktur. Onlar havaalanından otele, otelden havaalanına giden turisti severler.

– Otelciler, menfaatleri söz konusu olunca, doğayı tahrip ederler, dere yatağına yapı yaparlar, kuyu suyu çekerek çevrenin tuzlanmasına sebep olurlar.

Bunlara birçoğu eklenebilir.

Oysa bunların bir kısmı doğru olsa da bir çoğu hak edilmemiş şehir efsanesidir.

Ama ben sektörün bu kanaatleri ve kötü imajı değiştirme konusunda ciddi bir çabasının olmadığı kanaatindeyim:

– Mesela 4 ve 5 yıldızlı otellerin, %80’inden fazlasının 15 yıldır yeşil yıldız sahibi olduğunu kamuoyu bilmez. Türkiye’de çöplerin en sağlıklı ayrıştırıldığı yerlerin oteller olduğunu bilmezler. Tehlikeli atıkların toplanması konusunda ne kadar zorlu regülasyonlara tabi olduklarını bilmezler.

– Turizm Bakanlığı’nın çevre ve iklim konusunda nasıl bir organizasyon içinde olduğunu bilmezler. Onun içindir ki artık basit konaklamaların dahi alması gereken Sürdürülebilir Turizm Sertifikası almak birçok otel için çok kolay olmuştur. Çünkü yeterli alt yapı zaten vardır.

– Yanan bir ormanın yeniden orman haline getirilmek zorunda olduğunu bilmezler. Maalesef geçmişte bütün bunlara uymayan bir iki turizm yatırımı da olmuştur.

– Turizm Türkiye’de ya da Dünyada çıkan her olumsuzluktan etkilenir. Bütün bunların faturasını turizmci sessiz sedasız öder. Kamuoyu farkında bile olmaz. Hiçbir zaman konu bile etmediğimiz deprem felaketinde vatandaşlarımızın her türlü ihtiyacı bizzat otel bütçelerinden karşılanmıştır. Kamuoyu bir devlet desteği olduğunu düşünür. Çünkü Otelciler bu konuda konuşmayı ayıp saymıştır.

Bir otelci olarak kamuoyunda oluşmuş bu olumsuz imaj karşısında şunu söyleye biliriz: “Canım bunlar ne kadar anlatılırsa anlatılsın kamuoyu olumsuz söyleminden vazgeçmez! Ne kadar muhatap olursanız o kadar oklar size yönelir.”

Bunlar da doğru olabilir ama otel tanıtımlarında, odalarının ne kadar lüks olduğu, havuzlarının ne kadar büyük olduğu ile ilgili anlatımlarının yanı sıra, tesisin içerisinde ne kadar bitki ve hayvan türünün yaşamasına ortam sağlandığı, denizi ve çevreyi kirletmemek için harcanan çabadan bahsedildiğinin yeterince yer aldığını düşünmüyorum

Aslında eğer otel işletmeciliği yapıyorsanız en yakın çevrenizde doğa dostu insanlar olmalıdır, ancak bu durumda sadece fiziki yapısına güvenen bir otel olmaktan çıkarsınız.

Önümüzdeki süreçlerde, bu gün için birbirine zıt görünen bu iki düşüncenin yani işletmeci ile çevrecinin bir arada çalışabileceklerinin güzel örneklerini göreceğimizi düşünüyorum.

Bu o kadar kolay bir süreç değil.

Her zaman sadece rantını düşünen yatırımcılar olacağı gibi, çevre hassasiyetini objektif bir yerden göremeyecek kadar takıntı içerisinde olan, insanlar da olacaktır.

Ancak turizmin yükselen trendi, geleceğin çevreci, doğa dostu tesislerden yana olacağını göstermektedir. Yani eğer bir otelci çevresindeki değerleri umursamıyorsa, aslında uzun vadede kendi sermayesinden yiyordur. Eğer çevresindeki bir ormanda yaşayan endemik bitki umurunda değilse, kuş çeşitliliği onu ilgilendirmiyorsa, o otel piyasa akıntılarında yüzen vasat bir otel olmaya mahkumdur.

Toplumda da çevre hassasiyeti olmalıdır. Ancak hiç kimse sansasyon yaratmak için ya da kişisel menfaatleri gereği olayları çarpıtıp olmayan şeyleri varmış gibi gösterme çabasında olmamalıdır. Bu durum gerçekler ortaya çıkınca bu hassasiyetlerin gerekli olanlarının da dikkate alınmaması ya da hafife alınmasına sebep olmaktadır.

İşletmeci de bunu dikkate almalıdır. Yeni yatırımlar bu konuda hassasiyetle değerlendirilmeli, eski yatırımların renovasyonunda çevre hassasiyeti dikkate alınmalıdır Yeter ki iyi niyet olsun, kimse ifrat ile tefrit içinde olmasın.

Bunun yanı sıra, bir taraftan da, kitle turizminden uzak duran, Daha çevreci, İklim koşullarını dikkate alan, Doğa dostu turizm,  giderek daha saygın ve değerli hale gelecektir.

Bu konuda, özel olarak, Kemer’in batısından başlayarak Kalkan’a kadar olan bölge kitle turizminin dışında tekrar ele alınmalı ve küçük, doğa dostu, kimlikli turizme yeni tarifler getirmelidir.

Böyle stratejik planlar ya da ilkesel kararlar olmazsa maalesef yönlendirmelerde etkin olanlar ifrat ve tefrit içinde olanlar oluyor. Oysa geleceğin turizmi için; dengeli doğa dostu bir turizm için, ender güzellikte bir bölge şansa bırakılmamalı. Bu konuda çözüm önerileri sunan sorumluluk sahibi sürdürülebilirlik kriterlerini dikkate alan konusuna hakim gerçek çevreciler birer muhalif gibi değil projenin paydaşları olarak görülmeli ve üzerinde düşünülmelidir. Onlar da sağduyu içerisinde hem doğayı kollayan hem de dengeli bir turizme imkan tanıyan akıllı projeler üretmeli veya böyle projelere destek vermeli.

Ancak şunun bilinmesi gerekir ki, bilerek ve menfaat için yapılan her küçük hamle en çok o hamleyi yapanları vurmaktadır.

Bundan 35 yıl önce umursamadan dere yatağına yapı yapanlar, başlarına gelen ilk sel felaketinde bunu misliyle ödemişlerdir. Ya da bilinçsizce, ucuz olduğu için, yeraltı suyu kullanıp toprağı tuzlandırınca sermayeleri olan ağaçları kaybetmenin faturasını hem kendilerine hem doğaya ödetmişlerdir. Bu gün bu tecrübelerden sonra hiçbir aklı başında tesise böyle sorumsuz işler yaptıramazsınız.

Son sözlerim çevrecilere olacak. Sizlerin sorumlu davranışları doğru yönlendirmeler için çok değerlidir.

İyi niyetle ya da kötü niyetle,  hiçbir çözüm önerisi olmadan yapacağınız eleştiriler bilin ki haklı olduğunuz konuda çıkabilecek en kötü sonuçları doğuracaktır. Bunu çok acı bir örneğini harika bir beldemizde yaşamaktayız.

Gerçek çevreciler, giderek toplumda sözü dikkate alınır olmanız haklı olarak artacaktır. Bu hassasiyeti sömürenlerle aranıza mesafe koyun. Yatırımcıdan, işletmeciden top yekun bir korku içerisinde olmayın. O insanlar da değişiyor. Eğitimlerini bu hassasiyetlerin geçerli olduğu ülkelerde almış 2. ve 3. nesil gençler geliyor. Sizin söylediklerinizi anlama potansiyeli olan gençler.

Toplumun bu konudaki haklı hassasiyetine hitap ettiğinizi ve toplumun sizi dikkate aldığını, yazdığınız yazıların doğruluğu ve haklılığı konusunda 5 kere düşünüp bir kere yazmanızın çok değerli olduğunu unutmayın.

Selçuk Akıltopu
AKTOB Başkan Yardımcısı

KAYNAK: TOURISMTODAY